14 Eylül 2011 Çarşamba

KENDİNE YALANCI

           Dün gece birini ağırladım.
Örümcek bağlamış kapıma dayanan eski dostumun ne gözünde fer ne de yüzünde nur kalmıştı. Hasbihal etmekten çok günah çıkarmaya gelmiş gibiydi. Oturduk konuştuk. Saatlerce ağladı ve sonunda sızdı kaldı. Üzerini örttüm ve karşısına çöküp seyretmeye başladım.Ağlamak mı?  Hayır,hayır.
Ölüme yaklaştıkça gözleri sulanıyor olmalı insanların. Karşımda yatan o biçarenin beklide birkaç aylık bir dayanma gücü kalmıştı.Böylelerine yardım da edilemezdi. Hatta bunların yardım etmek isteyene bile zarar vermesi  kuvvetle muhtemeldir.Geçmişine saplanan ve hala orada  yaşamaya çalışan bir askeri paklayacak tek şey ölümdür. Çünkü o yaşatmayı bilmez. Bırakın bilmeyi asla öğrenemez de.
Misafirimin ayrılmasına mütakip derin ancak boş düşünceler hücum etti sefil beynime.Tüm gece tek bir kelime etmediğimin farkına vardım. Bir şeyler söylemek mümkündü ama , o cümleleri kuracak benim kirli dudaklarım değildi. Değil ona kendime bile yardım edemezdim. Üzüldüm, hatta kahroldum. Kalktım yüzümü yıkadım. Sonra aynaya takıldı gözlerim. Yüzümün çizgileri bile değişmemişti.
Yavaş yavaş anlıyorum şimdi, Galiba unutarak hayata tutunamıyor insan, sadece kendini kandırıyor.

14 Temmuz 2011 Perşembe

KARDEŞ

“Çocuk yatıyordu önümde. Tüfeğimi kayaya 
dayayarak çömeldim yanı başına. Kırmızıya boyanmış yeleğinin cebinden sarkan sigara paketini aldım incitmeden. Göğsünden sızan kanın ıslatmasına rağmen , hala içilebilir bir iki dal vardı içinde. Ayırt etmedim, kurulardan bir tane alıp aceleyle yaktım. Bir nefes , bir nefes daha. Eğildim , nereye dalacağını şaşırmış kısık mavi gözlerine bakmaya başladım.  - Sağol kardeşim  dedim sessizce.”

Şimdilerde bu dünya ile işi kalmamış bir silah arkadaşımın garip bir operasyon anısıdır yukarıdaki satırlar. Belki de on dakika önce onun salladığı kurşunlardan biriyle can vermiş olan bir PKK’lıya,  “sağol kardeşim”  temennisinde bulunacak kadar saf bir arkadaşımın.

İki ayrı bakış, iki ayrı düşünce ve iki ayrı silahtık. Heyecanımız ve hayallerimiz kullanılmaya müsait, doğrularımız uğruna ölünecek kadar mukaddesti.  O günlerin zifiri karanlığında ,  bir birini avlamaya çalışan iki kardeştik . Aslında tüm günahımız da buydu.

Her şeyden önce aynı topraklar üzerinde bin yıldır omuz omuza yaşamış milletler olarak kardeştik.Sonra bizim din ve akrabalık bağlarımız da vardı.Alıp veremediklerimizi alt alta yazdığımız zaman öyle kan dökecek bir hesap da yoktu anlaşamadığımız.Bu kadar insan ölüyorsa , demek ki yanlış olan, doğru gitmeyen bir şeyler vardı ülkemizde. Bize yanlış yaptıran , amacı kirli bir güç olmalıydı.

77  1 mayısında 36 kişiyi, 78 de Maraş’da 105 kişiyi  (resmi olmayan rakamlar bunun 5 katıdır.), 80 de Çorum’da 57 kişiyi, 93 de Bingöl’de 33 askeri, 93 de Sivas’da 37 kişiyi ve sadece 3 gün sonra  Erzincan Başbağlar köyünde öldürülen 33 kişiyi katleden güç kim ise , işte kardeşi kardeşe vurduran melanet yine odur. Türk-kürt, sağcı-solcu ya da Alevi- Sünni kimliklerimizi bir kenara koyarak araştırdığımızda , Tüm bu olayların perde arkasında gayet karanlık ve derin bir yapılanmanın varlığı hemen göze çarpar. Olaylara sadece cepheden bakarak bile , insanları bir birine düşürmek için kurgulanmış, provakatif eylemler oldukları kolaylıkla anlaşılır. Dün , 13 askerimizin şehit edildiği saldırının zamanlamasına bakıldığında da şu gayet iyi görülmekmektedir ki, düşman tahrik etmek için yine en doğru zamanı seçmiştir.Bu oyuna gelmemek için aceleyle düşünmemek,aceleyle konuşmamak ve aceleyle adım atmamak gerekmektedir.Hepimiz vatanımızı seviyoruz, hepimizin içi yanıyor ama en azından gelecek neslimizi korumak ve kurtarmak için bu günleri sakin atlatmamız lazım. 

Bir birimize sevgiyle bakıp ,anlamaya çalışmadığımız sürece kullanılacak ve bir bir öleceğiz. ALLAH TÜM KARDEŞLERİMİ KORUSUN

OPERASYONEL

"Zayıf karekterli ve korkak bir insan olmak ölümle cezalandırılsaydı eğer,eminim ilk benim canımı alırlardı."
Dünyaya zayıf ve korkak olarak gelen insanların en son yaptıkları iştir hatalarını sorgulamak.Kendimi ispat etmek adına harcadığım yıllarımı , yanlışlarımı düzeltmek için harcasaydım eğer, kimseye verecek bir hesabım olmayacaktı bu gün.
"Ateş et ve unut" sözünü, sahiplendiği felsefi anlayışın göbeğine mıhayan her insanın yapacağı affedilmez günahların sahibiyim. Şu bir gerçek ki,sınır çizilemeyecek bir sevgisizlik ve yanlızlık mahkumuyum.  
Blog yazarlığı bana göre midir? Yoksa yazdıklarımı sadece ben mi okurum ? Bilmiyorum ama ,Geçmişini formatlamış bir insan olarak,  Dünyaya tutunduğum dalların sıklaşması gerektiğinin farkındayım. Bu noktada blog; çeşitli olaylar sonucunda oluşmuş fikirlerimi özgürce yazabileceğim bir karatahta hüviyetinde karşıma çıkıyor.Sebebini bilmiyorum ama ,kendimi bunu yapmak zorunda hissediyorum. Belkide birkaç dost edirim :)
Evet,başlıyoruz. Vira Bismillah..